top of page

Araştırma Blogu

  • Yazarın fotoğrafı: Murat BARIŞ
    Murat BARIŞ
  • 7 Nis
  • 5 dakikada okunur

Türkiye’de marjinal bir grup vardır. Kendilerini “solcu” olarak tanımlarlar.

Esasen 80 öncesi solcuların çocukları, yeğenleri hatta torunlarıdır. Efsanelerle büyümüşlerdir. Devrimi kulaktan duymuşlardır. Deniz Gezmiş, Çökertmeli Halik, İnce Mehmed, Che Guavere ve Atatürk’ü aynı kaba koyarlar. Böyle boş beleş bir hayal dünyasında yaşarlar. Ülkemizin tarihte ilk anti-emperyalist savaş veren ülke olduğuna inanırlar. Oysa tarihin cilvesine bakın ki emperyalistleri ülkesinden ilk kovan ABD’dir. 1775-1783 yılları arasında İngilizleri defetmiştir. Marksist bir bilince sahip olmak bir yana, Marksist herhangi bir eseri bile okumuşlukları yoktur. Kerhen Atatürkçüdürler ama aralarında Nutuk’u okuyan bile yoktur. Türk Ulus Devletini kuran kadronun bu liderini solcu zannederler. Oysa Atatürk’ün ağzından sol lafı hiç çıkmadığı gibi adı üstünde, ulus devlet kurmak milliyetçi bir harekettir, sınıfsal değil.


Ülkemizde Sünni İslam yaygındır bu nedenle onunla kısmen ayrışan Alevileri tutarlar, yani dinleri yoktur ama mezhepçidirler. Alevilere asalak gibi yapışmışlar, onları CHP’nin yürüyen oyu haline getirmişlerdir. Aleviler anlamlı bir şey yapacaksa önce bu beyinsiz asalaklardan kurtulmalıdırlar. Aleviliği İslam dışı gibi göstermeye çalışırlar. Bunlara inanan yabancılar da Aleviliğin ayrı bir din olduğunu ve ülkemizde ibadetlerine izin verilmediğini yazar dururlar. Oysa cem evleri sayısı AK Parti döneminde 200’den 800’e çıkmıştır (Tanımı geniş tutarsanız Türkiye’de 1500’den fazla cem evi vardır) ve altyapısı, elektriği, suyu devlet tarafından karşılanır olmuştur.


Bu marjinal eblehler babalarından, dayılarından, amcalarından teyzelerinden bir “devrim” yapılacağını öğrenmişlerdir ama nasıl olacağını bilmezler. Çünkü ortada öyle olumlu bir devrim örneği de kalmamıştır. Çin kapitalistleşmiş, Kore faşistleşmiş, Küba da açlıktan kırılmaktadır. Yani eğer bir sosyalizm/komünizm hayali vardıysa bile gerçekleşmemiştir. Ama onlar hala Sovyet veya Küba tipi bir devrim olabileceğine inanırlar. Halkın “yanlış bilincini” düzeltecekler, önlerine düşecekler ve halka devrim yaptıracaklardır. Onlar dar bir silahlı grupla bir “öncü savaş” başlatırlarsa, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan halk da dirgenleri, orakları, çekiçleri kaptıkları gibi bunların peşinden yürüyecek, kışlık sarayı basacak ve iktidarı ele geçirecektir. Böyle gerillacılık oynamaya kalktıkları ilk gün köylüler bunları anında jandarmaya haber verip yakalatmıştır. Çünkü halkta karşılıkları yoktur. Bir de köylüleri suçlamışlardır. “Biz sizin için savaşıyoruz siz bizi ihbar ediyorsunuz” diye. Sanki köylü bunları kırmızı mumlu mektupla çağırmış, bizi kurtarın diye yalvarmış…


Ellerindeki en güncel eser de Lenin’in “Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması”dır. 100 yıl önce yazılan bu kitaba göre bütün toplumlar aynı çizgiden yürümüştür. İlkel topluluk, köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplum aşamalarından geçmişlerdir ve “üretim araçları ile üretim ilişkileri arasındaki zorunlu uygunluk kanuna” göre artık hepsi komünist topluma geçecektir. Bu bir zorunluluktur. Yani bunlar aynı zamanda kerameti kendilerinden maruf deterministlerdir. Geçiş sürecinin adı da sosyalizmdir. Emperyalizm, kapitalizmin son aşamasıdır ve bundan sonrası yoktur. Kapitalizm bitecek ve sosyalizm kurulacaktır. Oysa adına kaçıncı bunalım dönemi derlerse desinler kapitalizm kanlı canlı yaşamaktadır ve hiç ölecek gibi görünmemektedir. Eğer bir şeye doğru evrilmekte ise de bunun sosyalizm olmadığı açıktır. Ya Emperyalizm daha da güçlenerek devam etmektedir veya artık başka bir şeye dönüşmüştür ama sosyalizme değil.

Bu determinist kafaların bir şiarı vardır. Kapitalizm ne olursa olsun yıkılmalıdır. Kapitalizm zaten kriz içinde olduğuna göre de yapılacak ilk iş “krizi derinleştirmektir” Kapitalizmi, yani var olan ekonomiyi sabote etmek, ülkeyi yönetilemez hale getirmek veya öyle göstermek gerekmektedir. Devrimci eylem budur.


Tabi ki ellerinde bir üretim gücü olmadığından, kendileri üretici işçi veya köylü olmadıklarından, ya doğrudan memur veya memur çocuğu olduklarından ekonominin batmasının iyi bir şey olduğunu düşünürler. Bu kadar insan nasıl istihdam ediliyor, ekmeğini nasıl kazanıyor bilmezler. Ama hakkında hiçbir şey bilmedikleri bu halka öncülük etmeye kalkarlar. Sınıfsız toplumu savunurlar ama elitisttirler. Bunlara göre halk cahildir. Malum, ülkemizde çalışan kesim, işçi veya köylü genellikle muhafazakârdır. Namazını kılar, orucunu tutar, başını örter. Ama bunlar dine karşı oldukları için çalışan kesimle yüz yıldır asla organik bir bağ kuramamışlardır. Arkalarından geleceğini umdukları halka içten içe düşmandırlar.


Ancak bunlar ülkemizdeki entelektüel dünyayı ele geçirmişlerdir. Sanatta, edebiyatta kendilerinden başkasının yükselmesine izin vermezler. Yani sesleri sayılarına göre çok çıkan azgın bir azınlıktırlar.

İşte şimdi sokakları yakıp yıkan, yağmalayanlar da bu dangalak azınlıktır. Krizi derinleştirmek adına kendi ülkelerinin şirketlerini boykot ederler. Demezler ki bu şirketlerde yüzbinlerce kişi istihdam ediliyor, ekmek yiyor. Kendileri asalak oldukları için emeğin değerini de anlamazlar.


Bu, devrimci babadan, amcadan teyzeden sokma akıllı eblehler şimdi “tüketimden doğan gücümüzü” kullanacağız diyorlar. İktidara yakın firmaları boykot ediyorlar. Bir kere sokma akıl şuradan kendini ele veriyor ki Avrupa’da solcular tüketimden değil üretimden gelen güçlerini kullanarak eylem yaparlar. Yani üretimi yapan işçileri sendikalar halinde örgütleyip siyasi iktidarla pazarlık yaparlar, yönlendirirler. Bunlar ise ülkedeki ekonomiyi batırarak mücadele edeceklerini sanıyorlar. Dedik ya, çalışan kesimle organik bağları yoktur, hatta onlardan muhafazakâr diye nefret ederler.


Ayrıca bir şirketin hükümet yanlısı olması da ne demektir Allah aşkına? Şirketler istikrar ister, ülkede huzur ister barış ister ki ticari hayat sürsün. Çoğu da hükümetle iyi geçinmeye çalışır. Bir şirket sahibi herhangi bir siyasi görüşe sahip olabilir ama bu onun ülkeye yaptığı katkıyı hiçbir şekilde değiştirmez. VolksWagen’ı Naziler üretti ama Almanlar WV’ni değil boykot etmek, adını bile değiştirmedi. Çünkü böyle bir markayı boykot etmek vatan hainliği olurdu, kendi ayağına sıkmak olurdu. Arabanın, kahvenin, çikolatanın ideolojisi olmaz ey ahmaklar…

Hele birkaç bin tanesinin bir araya gelip topluca küfür ayini yapmaları ise tam bir cahillik, aptallık ve lümpenlik örneğidir. Ki bu kadar ahlaksızlığa Özgür Özel bile isyan etmiştir.


Peki, bunlar CHP’li midir?

Hayır. Hemen hemen hiçbiri CHP’nin solculuğunu yeterli bulmaz. Ama legal, örgütlü ve en geniş tabanlı sözüm ona “sol” parti CHP olduğu için onun içine girerek hareket edeler. Ortalığı yakıp yıkarlar.

Peki, eğer CHP’liler eylem yapacaksa ki bu en doğal haklarıdır, neden kendilerini kötü gösteren bu soytarıları içlerinden atmazlar?

Atmazlar, çünkü CHP’nin tutarlı bir siyasi çizgisi yoktur, Gerçek bir sosyal demokrat parti değildir, bir politika üretememektedir ve ancak bu soytarılardan medet umar. Biraz da işine gelir. Çünkü geçmişte bu tür sokak olayları fişeklemiş, ülke yönetilemez hale getirilmiş, “kriz derinleşmiş”, asker de darbe yapıp CHP’yi iktidara getirmiştir. CHP’nin gönlünde hala bu arzu yatmaktadır. Onun için kılıç şakırdatanların kefaletini ödeyerek kendi kefaretini öder.


Bizim sol, 60 yıldır krizi derinleştirmenin sosyalist devrime değil askerin seçimle gelen iktidarı devirmesine yol açtığını, her 10 yılda bir yediği darbelere rağmen anlamamış, darbelerin kendilerine karşı yapıldığını sanmışlardır. Oysa devlet onları solucan gibi ezeceğini zaten bilmekte ve korkmamaktadır. Onlar sadece darbelere “altlık” olmuşlar, onlar kullanılarak seçilmiş iktidarlar alaşağı edilmiştir. Darbeler sivil iktidarlara, halkın iradesine karşı yapılmıştır, solculara veya sağcılara karşı değil. Yani hayatları boyu kukla olmaktan kurtulamamışlardır.


Ey, CHP anla artık “aradığınız darbecilere ulaşılamıyor”

Vazgeçin artık bu soytarıların peşine takılmaktan.


Seçime kadar siyaset üretin, iktidara alternatif olduğunuza halkı inandırın, projelerinizi ortaya koyun ve becerebiliyorsanız seçimi kazanın.

Bunun dışında yaptığınız her hareket sizi iktidar hayalinizden biraz daha uzaklaştırır. Hele hele bir dini bayramı protesto etmek… Zaten halkla çok barışıkmış gibi bir de halkın değer verdiği bir kutsal bayramı kutlamamak… Bunun CHP’ye saygınlık/oy kazandıracağını hangi ahmak düşündü acaba? Diğer partilerle de bayramlaşmamışlar, kendilerini izole etmişler. İyi de, o partilerle bir önceki seçimde masa kurup iftar açıyordunuz, ne oldu o günler? Dini bayramı kutlamayalım. Neden? Bizim hırsız müteahhit hapse düştü de ondan…


Biz sizin muhalifliğinize saygı duyarız, ifade özgürlüğünüze, gösteri yapma özgürlüğünüze saygı duyarız ama biz sizin nefretinize saygı duymak zorunda değiliz. Polise saldırıp sonra mağduriyet kasan serserilere katlanmak zorunda değiliz. Sivil toplum örgütü olun, çözüm üretin halka kendinizi beğendirin, oy isteyin. İnsanların ekmeği ile oynamayın.

Ve dahi bizim sabrımızı daha fazla zorlamayın…

  • Yazarın fotoğrafı: Murat BARIŞ
    Murat BARIŞ
  • 31 Oca
  • 1 dakikada okunur

Donald Trump'ın 2024 ABD başkanlık seçimlerini kazanarak ikinci kez başkanlık koltuğuna oturması, dünya genelinde çeşitli beklentilere ve endişelere yol açmıştır. Trump'ın önceki başkanlık dönemindeki politikaları ve seçim kampanyasında verdiği vaatler, uluslararası ilişkiler, ekonomi ve güvenlik alanlarında önemli değişikliklerin sinyalini vermektedir.​


Trump'ın "pragmatik izolasyonizm" yaklaşımını yeniden benimsemesi beklenmektedir. Bu politika çerçevesinde, ABD'nin uluslararası anlaşmalara ve ittifaklara olan bağlılığında azalmalar görülecektir. Özellikle NATO ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlarla ilişkilerde gerilim yaşanması muhtemeldir. Orta Doğu'da ise İsrail ile güvenlik iş birliğinin artırılması ve İran'a karşı daha sert bir tutum sergilenmesi öngörülmektedir.


Trump'ın seçim kampanyasında vurguladığı gibi, ithalat vergilerinin artırılması ve uluslararası ticaret anlaşmalarının yeniden müzakere edilmesi planlanmaktadır. Bu adımların, küresel ticaret dinamiklerini etkileyerek özellikle Çin ve Avrupa Birliği ile ticari ilişkilerde gerginliklere yol açabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, ABD iç pazarının korunmasına yönelik politikaların, küresel tedarik zincirlerinde değişikliklere sebep olması beklenmektedir.


Trump'ın, yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilmesi ve sınır güvenliğinin artırılması yönündeki vaatleri, göçmen toplulukları ve insan hakları savunucuları arasında endişelere neden olmaktadır. Bu politikaların uygulanması, ABD'nin komşu ülkeleri ve uluslararası toplumla ilişkilerini etkileme potansiyeline sahiptir. ​


Trump'ın fosil yakıtların kullanımını genişletme ve çevre düzenlemelerini gevşetme planları, küresel iklim değişikliği ile mücadele çabalarını olumsuz etkileyecektir. Bu durum, uluslararası iklim anlaşmalarına ABD'nin katılımını ve taahhütlerini sorgulanır hale gelmesine neden olacaktır.


Donald Trump'ın ikinci başkanlık dönemi, dünya genelinde diplomatik ilişkiler, ticaret politikaları ve küresel güvenlik dengeleri üzerinde önemli etkilere sahip olacaktır. Uluslararası toplum, Trump yönetiminin politikalarını yakından takip ederek, olası değişikliklere karşı hazırlıklı olmalıdır.

  • Yazarın fotoğrafı: Murat BARIŞ
    Murat BARIŞ
  • 26 Ara 2024
  • 2 dakikada okunur

2025 yılı, dünyanın çeşitli zorluklar ve fırsatlarla karşı karşıya kaldığı bir dönemin olacağını göstermektedir. Teknoloji, çevre sorunları, uluslararası ilişkiler ve ekonomik gelişmeler, bu yılın öne çıkan başlıklarından bazıları olacaktır. Peki, 2025'te dünyayı hangi konular meşgul edecek?


Teknolojik Dönüşümün Hızlanması

2025, yapay zekâ ve otomasyon teknolojilerinin çeşitli endüstrilerdeki etkisinin derinleştiği bir yıl olacaktır. İleri seviye yapay zekâ uygulamaları, özellikle sağlık sektöründe hastalıkların erken tanısı ve tedavisinde çığır açacağı bir yıl olabilir. Bununla birlikte, otonom aracıların yaygınlaşmasıyla birlikte ulaşım sistemlerinin önemli bir dönüşümüne tanıklık edeceğiz. Blockchain tabanlı finansal sistemler ve merkez bankası dijital para birimlerinin yaygınlaşması, küresel ekonomide yeni paradigmalar ortaya çıkaracaktır.


Çevresel Zorluklar ve Sürdürülebilirlik

İklim değişikliğinin etkileri, 2025'te daha da belirgin hal alacaktır. Kuraklık, orman yangınları ve aşırı hava olayları, devletleri ve uluslararası toplumu acil adımlar atmaya zorlayacağı bir yıl olacaktır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yatırımlar artarken, karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik politikalar daha şeffaf ve etkili hale gelecektir. Aynı zamanda, dünya liderlerinin 2025 İklim Zirvesi'nde alacakları kararlar, geleceğin sürdürülebilirlik gündemini şekillendirecektir.


Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik

Küresel güç dengesinde yaşanan değişiklikler, 2025'te uluslararası arenada çekim merkezi olacak. ABD, Çin, AB ve Hindistan gibi aktörler arasındaki rekabetin yeni boyutlar kazanması beklenmektedir. Teknoloji ve ekonomik alandaki rekabetin yanı sıra, siber güvenlik tehditleri ve yapay zekâ tabanlı silah sistemlerinin yaygınlaşması, uluslararası barışı koruma çabalarının öncelikli konularından biri olacak.


Ekonomik Belirsizlikler ve Yeni Modeller

Dünya ekonomileri pandemi sonrası toparlanma sürecindeyken, 2025 yılı ekonomilerinde dijitalleşme ve yeşil ekonominin etkileri hissedilecek. Bazı bölgelerde gelir eşitsizliği artarken, diğer yandan sosyal politikalarla bu farkın kapatılması için yenilikçi adımlar atılmasını sağlayacaktır. Ayrıca, yapay zekâ ve otomasyonun istihdam üzerindeki etkileri, yeni mesleklerin ortaya çıkmasını sağlarken mevcut işgücü pazarında önemli dönüşümlere yol açmaya devam edecektir.


Sosyal ve Kültürel Değişimler

Küreselleşen dünya, sosyal medya ve dijital platformlar, bireylerin günlük yaşamını daha fazla şekillenmesine neden olmaya devam edecektir. Eğitimde uzaktan öğrenme teknolojilerinin ilerlemesi, eğitim sistemlerini küresel çapta yeniden tasarlamaya zorlayacağı bir yıl olacaktır. Genç nesiller, iklim aktivizmi ve sosyal adalet hareketlerinde daha önemli roller üstlenmeye devam edecektir.


2025 yılı, hem çılgın fırsatları hem de ciddi tehditleri beraberinde getiren bir yıl olacaktır. Teknoloji, iklim değişikliği, uluslararası ilişkiler ve toplumsal değişimlerin öne çıktığı bu dönemde, dünya liderlerinin alacağı kararlar ve bireylerin kolektif çabaları geleceğimizi şekillendirecektir.


İletişim Bilgileri

+90 535 345 5121

  • LinkedIn
  • X
  • Facebook
  • Instagram

Gönderdiğiniz için teşekkürler!

©2024 Designed by Murat BARIS

bottom of page