top of page

Araştırma Blogu

Orta Doğu coğrafyası, jeopolitik rekabetin sık sık kıvılcımlarının çıktığı bir bölge olmuştur. İran ve İsrail arasındaki ilişkiler, bu rekabetin en belirgin örneklerinden birini oluşturur. Son günlerde yaşanan gelişmeler ise, bölgedeki dengeleri yeniden şekillendirebilecek nitelikte.


İran, İsrail'in varlığını reddeden ve bölgedeki nüfuzunu artırmaya çalışan bir aktör olarak tanımlanırken, İsrail ise İran'ın bölgedeki etkisini sınırlamak için çeşitli politika ve operasyonlar yürütmektedir. Son dönemde, bu iki ülke arasındaki gerilim giderek artmış bölgedeki çatışmaları körüklemiştir.


Özellikle İran'ın nükleer programı konusundaki endişeler, bölgedeki gerginliği tırmandırmış durumda. Uluslararası toplum, İran'ın nükleer silah edinme kapasitesini sınırlamak için çeşitli anlaşmalar yapmış olsa da, bu anlaşmaların yerine getirilmesi ve sürdürülmesi konusunda sorunlar yaşanmaktadır. İsrail ise İran'ın nükleer programını bir tehdit olarak görmekte ve bu konuda uluslararası toplumun daha sıkı bir tutum benimsemesini savunmaktadır.


Bu günlerde, İran ve İsrail arasındaki gerilim sadece söylem düzeyinde değil, somut adımlarla da kendini göstermektedir. İsrail, İran destekli gruplara karşı hava saldırıları düzenlemekte ve İran'ın bölgedeki etkisini kısıtlamak için çeşitli operasyonlar gerçekleştirmektedir. Özellikle İsrail'in 01 Nisan 2024 tarihinde Şam'daki İran Büyükelçiliğini bombalaması ve akabinde İran'ın 13 Nisan 2024 tarihinde İsrail'i hedef alan İHA ve füze saldırıları ile İran-İsrail gerilimi başka bir boyuta taşınmıştır. Öte yandan İran da, İsrail'e karşı söylem ve eylemle karşılık vermekte ve bölgedeki müttefiklerini aktive etmektedir.


Bu gelişmeler, bölgedeki siyasi dengeleri etkilediğinden daha geniş çaplı çatışmalara yol açma potansiyeline sahiptir. Uluslararası toplum, bu gerilimin tırmanmasını engellemek ve barışçıl çözümler bulmak için daha fazla çaba göstermelidir. Diplomatik kanalların açık tutulması ve taraflar arasında diyalog kurulması, bölgedeki gerginliğin azaltılması için önemli adımlar atılmalıdır.


Ancak, bu gelişmelerin daha da tehlikeli bir noktaya ilerlememesi için tarafların dikkatli olması ve provokatif adımlardan kaçınılması gerekmektedir. İran ve İsrail arasındaki gerilim, bölgedeki istikrarı ve barışı tehdit etmekte ve uluslararası toplumun bu konuda daha aktif bir rol oynaması gerekmektedir.


Bölgedeki tüm tarafların, çatışma yerine işbirliği ve diyaloğu tercih etmesi, bölgedeki gerginliği azaltmak ve kalıcı barışı sağlamak için önemlidir. Ancak bu şekilde, İran ve İsrail arasındaki gerilimlerin çözülmesi ve bölgede daha istikrarlı bir ortamın oluşturulması mümkün olabilir. İki ülke arasındaki gerilimin azaltılması ve bölgedeki istikrarın sağlanması, uluslararası toplumun ortak çabalarını gerektirmektedir.


1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanması mümkün değildir. Bu gidişat Kıyametin kapılarını üçüncü dünya savaşına aralamaktadır.

Güncelleme tarihi: 26 Ara 2024

Türkiye, tarihsel ve coğrafi konumuyla daima küresel siyasette önemli bir aktördür. Ancak, son yıllarda ülkenin siyasi sahnesi çeşitli zorluklarla karşı karşıya kaldığından belirsiz bir gelecek beklentisi oluşmasına neden olmuştur. Bununla birlikte, bu belirsizliklerin içinde önemli fırsatlar da yatmaktadır.


Otoriterleşme Eğilimi ve Demokratik İyileşme: Türkiye, son yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlığı dönemlerinde otoriterleşme eğilimi gösterdiğinden, izlenen birtakım popülist politikalar nedeniyle medya özgürlüğü, insan hakları ve adaletin bağımsızlığı gibi temel demokratik ilkelerde gerileme yaşanmıştır. Ancak, bu süreç geri dönüşü olmayan bir yol değildir. Türkiye'nin siyasi geleceği, demokratik kurumların güçlendirilmesi ve demokratikleşme sürecinin yeniden başlatılmasıyla şekillenebilir. Bu ancak siyasi aktörlerin demokratik reformlara yönelik samimi bir irade göstermeleri ve toplumun farklı kesimlerinin katılımını sağlamalarıyla gerçekleşebilir.

Küresel ve Bölgesel Dinamikler: Türkiye'nin siyasi geleceğini şekillendiren önemli faktörlerden biri de küresel ve bölgesel dinamiklerdir. Suriye, Irak ve Libya gibi komşu ülkelerdeki çatışmalar, Türkiye'nin dış politikasını etkilemektedir. Ayrıca, Avrupa Birliği ile ilişkiler, Rusya ve ABD gibi büyük güçlerle ilişkiler de Türkiye'nin siyasi rotasını etkilemektedir. Türkiye, bu dinamikleri dengelerken uluslararası işbirliğini ve diplomasiyi ön plana çıkararak siyasi istikrarını güçlendirebilir.


Ekonomik Zorluklar ve Reform İhtiyacı: Türkiye'nin siyasi geleceğini etkileyen bir diğer önemli unsur da ekonomik durumdur. Son yıllarda yaşanan ekonomik dalgalanmalar, enflasyon ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar ülke içinde belirsizliği artırmıştır. Ekonomik istikrarı sağlamak için yapısal reformlara ve sürdürülebilir büyüme stratejilerine ihtiyaç vardır. Mevcut iktidar ekonomik reformlara öncelik vermesi ve şeffaf bir ekonomik politika izlemesi, Türkiye'nin siyasi istikrarını güçlendirebilir ve uluslararası yatırımcıların güvenini artırabilir.

Toplumsal Uyum ve Çeşitlilik: Türkiye'nin siyasi geleceği, toplumsal uyum ve çeşitlilikle de şekillenecektir. Farklı etnik, dini ve kültürel grupların bir arada yaşadığı ülkemiz, bu çeşitliliği bir zenginlik olarak görmeli ve herkesin hak ve özgürlüklerinin korunduğu bir ortamı sağlamalıdır. Toplumsal hoşgörü, diyalog ve katılımcılığın teşvik edilmesi, Türkiye'nin siyasi istikrarını ve toplumsal uyumunu güçlendirebilir.


Türkiye'nin siyasi geleceği belirsizliklerle dolu olsa da, bu belirsizlikler aynı zamanda önemli fırsatları da barındırmaktadır. Demokratikleşme, ekonomik reformlar, uluslararası işbirliği ve toplumsal uyum gibi alanlarda atılacak adımlar, Türkiye'nin siyasi istikrarını güçlendirebilir ve ülkenin daha aydınlık bir geleceğe doğru ilerlemesini sağlayabilir. Bu süreçte, siyasi liderlerin ve toplumun tüm kesimlerinin birlikte çalışması ve ortak bir vizyon etrafında birleşmesi önemlidir.

  • Yazarın fotoğrafı: Murat BARIŞ
    Murat BARIŞ
  • 9 Nis 2024
  • 1 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 17 Nis 2024


Türkiye’de muhalefetin zaferi ile sonuçlanan yerel seçimden sonraki 1 haftada…


  • Yargının tuhaf ihmali ve ayrılıkçı partinin kışkırtmasıyla terör örgütü sempatizanları birçok ilde sokağa indi.


  • Sözde Gazze hassasiyeti ile marjinal sağ, marjinal sol ve bazı İslamcı gruplar bir araya getirildi. Hükümete yönelik “İsrail ile ticaret” yalanı üzerinden sosyal medya destekli bir provokasyon tezgahlandı.


  • FETÖ’nün firari kalemşörleri deprem bölgesindeki çalışmaları koordine eden Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki başta olmak üzere birçok tanınmış AK Partili isme sahte belgelerle itibar suikastı girişiminde bulundu.


  • Belediyenin el değiştirdiği Sancaktepe’de eski başkan Şeyma Döğücü’nün makam odasında jakuzi olduğu yalanı 2 saat içinde çürütüldüğü halde ülke gündeminin en çok konuşulan konusu haline getirildi. (Yolsuzluk ve savurganlık algısı oluşturma çabası)


  • Gençler ve taraftar grupları bir kez daha futbol üzerinden “Ülkede adalet yok” algısını güçlendirecek şekilde ayrıştırıldı, manipüle edildi.


  • Lafı fazla uzatmaya gerek yok… Türkiye seçimden hemen sonra hazırlıkları önceden tamamlanmış kusursuz bir “Beşinci Kol” faaliyetinin etkisi altına girdi.


  • Toplumu sosyal medya yalanları ve sahte gündemlerle birbirine düşürmek için her gün yeni bir algı ve yalanı dolaşıma sokuyorlar.


  • Fiili müdahaleyle ele geçirilemeyen (15 Temmuz 2016 ihaneti) devleti propaganda, casusluk, sabotaj, terör ve manipülasyonlarla müdahaleye uygun hale getirmek istiyorlar. En önemli amaçlarından biri de TSK’nın Kuzey Irak’a gerçekleştireceği operasyonu engellemek.


  • Birbirine hiç benzemeyen, bir araya gelmeleri hayatın ve siyasetin olağan akışına ters siyasi akımların, grupların seçimden hemen sonra tam bir ittifakla hükümete yüklenmelerinin başka bir izahı olamaz…


Birileri bütün düğmelere aynı anda basıyor.

Diren Türkiye...


İletişim Bilgileri

  • LinkedIn
  • X
  • Facebook
  • Instagram

Gönderdiğiniz için teşekkürler!

©2024 Designed by Murat BARIS

bottom of page