top of page

Bayram Değil Seyran Değil: Avrupa Birliği Türkiye’yi Neden “Öptü”?

  • Yazarın fotoğrafı: Murat BARIŞ
    Murat BARIŞ
  • 6 Kas
  • 3 dakikada okunur

Özet

Bu çalışma, Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki son dönemdeki diplomatik yakınlaşmayı uluslararası ilişkiler teorileri ve güncel jeopolitik gelişmeler ışığında analiz etmektedir. “Bayram değil, seyran değil” ifadesinden yola çıkılarak, bu beklenmedik yumuşamanın arkasındaki stratejik ve ekonomik motivasyonlar incelenmiştir. Araştırma, AB’nin Türkiye’ye yönelik yaklaşımındaki dönüşümün temelinde beş ana faktör bulunduğunu ortaya koymaktadır: göç yönetimi, enerji güvenliği, ekonomik işbirliği, jeopolitik rekabet ve diplomatik jestler. Bulgular, bu yakınlaşmanın normatif değil, çıkar temelli bir stratejik yeniden konumlanma olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak, AB’nin Türkiye’ye yönelik bu “öpücüğü”, günümüz uluslararası ilişkilerinde çıkar odaklı pragmatik diplomasinin sembolik bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Türkiye, dış politika, jeopolitik, enerji güvenliği, göç politikası


1. Giriş

Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkiler, 1963 Ankara Anlaşması’ndan bu yana çok katmanlı, dalgalı ve zaman zaman krizlerle şekillenmiş bir süreçtir. Son yıllarda yaşanan siyasi gerilimler, üyelik sürecinin donma noktasına gelmesi ve karşılıklı güvensizlik ortamına rağmen, 2020’lerin ortasından itibaren taraflar arasında gözle görülür bir yumuşama dikkat çekmektedir.Bu çalışma, “Bayram değil, seyran değil; Avrupa Birliği bizi neden öptü?” sorusundan hareketle, AB’nin Türkiye’ye yönelik son dönemdeki pozitif tutumunun ardındaki çıkar temelli motivasyonları incelemektedir. Çalışmanın temel hipotezi, AB’nin Türkiye’ye yönelik yakınlaşmasının değer odaklı bir politika değişimi değil, pragmatik bir zorunluluk olduğudur.


2. Literatür Taraması


2.1. Avrupa Birliği–Türkiye İlişkilerinin Tarihsel Arka Planı

AB–Türkiye ilişkileri, tarihsel olarak normatif değerler (demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü) ile stratejik çıkarlar arasında gidip gelen bir dengeye sahiptir. 2000’li yılların başında Kopenhag kriterleri çerçevesinde başlayan reform süreci, 2010’ların ortasından itibaren yerini güvenlik ve göç temelli işbirliğine bırakmıştır (Öniş & Kutlay, 2020).


2.2. Uluslararası İlişkiler Kuramları Bağlamında Yaklaşım

Realist teoriler, devletlerin dış politik davranışlarını çıkar maksimizasyonu çerçevesinde açıklar (Morgenthau, 1948). Buna göre, AB’nin Türkiye’ye yönelimi normatif değil, jeostratejik bir zorunluluktur. Liberal kuram ise karşılıklı bağımlılığın, ekonomik ve diplomatik ilişkileri istikrara kavuşturduğunu savunur (Keohane & Nye, 1977). Bu iki kuramsal çerçeve birlikte ele alındığında, Türkiye’nin AB açısından hem güvenlik tamponu hem de ekonomik ortak olarak stratejik bir konuma sahip olduğu görülmektedir.


3. Analiz ve Bulgular

3.1. Göç Yönetimi: Türkiye’nin Jeostratejik Rolü

Suriye iç savaşı ve Ortadoğu’daki istikrarsızlık, Türkiye’yi Avrupa için vazgeçilmez bir göç kapısı hâline getirmiştir. 2016 tarihli AB–Türkiye Göç Mutabakatı, Ankara’nın göç yönetiminde kilit aktör olarak konumlanmasını sağlamıştır. Yeni göç dalgaları tehdidi, AB’nin Türkiye’yle ilişkilerini sıcak tutmasını zorunlu kılmaktadır.


3.2. Enerji Güvenliği: Türkiye’nin Transit Ülke Konumu

Rusya-Ukrayna savaşı sonrası AB, enerji arz güvenliğini yeniden tanımlamıştır. Türkiye’nin TANAP, TAP ve TürkAkım gibi projelerdeki rolü, ülkeyi Avrupa’nın enerji koridoru hâline getirmiştir (Kardaş, 2023). Bu durum, Türkiye’nin jeopolitik değerini artırmakta ve AB’nin enerji stratejisinde Ankara’yı vazgeçilmez kılmaktadır.


3.3. Ekonomik Yakınlaşma: Üretim Üssü Olarak Türkiye

Avrupa sanayisi, özellikle pandemi sonrası tedarik zincirlerini “yakın coğrafyalara” taşımaya yönelmiştir. Türkiye’nin genç nüfusu, üretim kapasitesi ve coğrafi yakınlığı, “nearshoring” stratejisi kapsamında önem kazanmaktadır. AB’nin ekonomik çıkarları, siyasi gerilimleri ikinci plana itmektedir.


3.4. Jeopolitik Rekabet: Çin ve Rusya Faktörü

Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne göz kırpması ve Rusya ile stratejik işbirlikleri, Brüksel’de kaygı yaratmıştır. Bu nedenle AB, Türkiye’yi “kaybetmemek” adına ilişkileri yumuşatmayı tercih etmektedir. Bu durum, çok kutuplu sistemde Türkiye’nin “dengeleyici aktör” rolünü güçlendirmektedir.


3.5. Diplomatik Jestler: Vize, Gümrük Birliği ve Söylem Değişikliği

Son yıllarda AB yetkililerinden gelen vize kolaylığı, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve siyasi diyalog vurguları, ilişkilerde yeni bir yumuşama döneminin sinyallerini vermektedir. Bu adımlar, duygusal değil, stratejik bir diplomatik jest niteliğindedir.


4. Sonuç

Bu makale, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik son dönemdeki yakınlaşmasının ardında normatif değil, çıkar temelli bir yeniden konumlanma bulunduğu sonucuna ulaşmıştır. Göç, enerji, ekonomi ve jeopolitik rekabet alanlarında Türkiye’nin artan stratejik değeri, AB’nin Ankara’ya karşı daha temkinli ve işbirliğine açık bir politika benimsemesine neden olmuştur. Sonuç olarak, “bayram değil, seyran değil” ifadesi, uluslararası ilişkilerde dostane jestlerin genellikle hesaplı hamleler olduğunu hatırlatır. AB’nin Türkiye’yi “öpmesi”, sevgi değil, stratejiyle açıklanabilir.


Kaynakça

Keohane, R. O., & Nye, J. S. (1977). Power and Interdependence: World Politics in Transition. Boston: Little, Brown.

Kardaş, T. (2023). “Energy Security and the Geopolitics of the Eastern Mediterranean.” Turkish Policy Quarterly, 21(2), 45–60.

Morgenthau, H. J. (1948). Politics Among Nations: The Struggle for Power and Peace. New York: Knopf.

Öniş, Z., & Kutlay, M. (2020). The New Age of Hybrid Regionalism: Turkey and the EU in a Shifting Global Order. Palgrave Macmillan.

European Commission. (2023). EU–Turkey Relations: State of Play. Brussels: European External Action Service.

Yorumlar


İletişim Bilgileri

  • LinkedIn
  • X
  • Facebook
  • Instagram

Gönderdiğiniz için teşekkürler!

©2024 Designed by Murat BARIS

bottom of page